Eksik Değildim Aslında

Didem Hacıpaşaoğlu tarafından tarihinde yayınlandı

Yetersizlik hissi. Nereden gelir, şu ana kadar nelere mal oldu ve daha nelere mal olmaya devam edecek acaba? Sıkı sıkı tutunmamıza değiyor mu gerçekten? 

Hayatım boyunca hırslı ve hep koşturmaca içinde, her şeyin en iyisini yapmalıyım mükemmeliyetçilik takıntısıyla yaşadım. Sanırdım ki, eğer eksiklerimi görüp onların üzerine gidersem, bir sonrakini eksiksiz yapacağım. Yani her ne yaparsam yapayım, isterse çok iyi bildiğim yerden, isterse yeni öğrenmeye başladığım yerden, isterse öğrenme sürecinde olduğum yerden gelsin… öz eleştiride sınır tanımayanlardandım. Her yaptığım şeyde önce eleştirilecek şeyleri görürdüm. Ama-lar, yani-ler, daha iyi yapabilirim-ler havada uçardı. Daha da acımasız olup, çok kötü bir iş çıkardın gerçekten, nasıl yapabildin bunu sorgusu muhakkak zincirin bir sonraki halkası olurdu. Bir sonraki olur, bu sefer farklı eleştiriler bulurdum, hala öğrenemedin, hala tam yapamıyorsun.. tam yapmak ne demekse artık. Bunun bitmek bilmeyen bir baltalama olduğunu anladığımda, yetersizlik hissi bir his olmaktan çıkmış ve karşımda ayrı bir ben olarak beden bulmuştu. Evet, tabi ki gerçek başarısızlıklar vardı ve onlardan alınacaklar. Diğerleri ise gerçeklikten uzak ve sadece kendime sanki düşmanımmış gibi davrandığım anların yaratılarıydı. Benden ayrı bir bene davranış şeklim elbette arkadaşça olmadı. Ben hor davrandıkça, onun bana benden daha hor davrandığını görüyordum, ya da öyle sanıyordum. Çünkü her yeni yaşadığım şeyin içinden bu beden çıkıyordu. Artık hakimiyetini kaybetmişti ve buna bir son vermem gerekiyordu. Benim yaratımdı. Dolayısıyla ancak ben yok edebilirdim.

Geçmişte kendimizi yetersiz hissettiğimiz zamanlar olmuş olabilir. Bu anları bugünümüze taşıdığımızda fark etmeden geleceğimize de taşımız oluruz aslında. Bir kere bu kadar yükü bir yerden sonra elbette taşımayacak duruma geliriz ve bu bedende zihinde farklı hasarlarla kendini göstermeye başlar. Öte yandan yetersizlik hissi bir algı oyunu aslında. Çünkü bugünkü “Benin” algısını etkiler, çünkü sisli gözlerle baktığımız hiç bir şeyi yalın bir şekilde göremeyeceğimiz kesin. Ve bunun sonucunda asıl hakikati kaçırıp, çarpıtılmış algının bataklığında boğulabiliriz. Her hakikat içermeyen inanç, farklı anlamlar yükleyerek çarpıttığımız algıyı daha güçlendirmemize, güçlendikçe daha da çok bataklığın dibine yaklaşmamıza sebep olan bir döngünün içine sokar bizi. Varsayım merdiveni ya da samsara. Mümkün müdür bu merdivenleri hiç çıkmadan hayata devam etmek ya da, mümkün müdür bu döngüyü kırmak? Pek tabi. 

Jon Kabat Zinn der ki, gülün başka bir adı olsa şimdiki gibi güzel kokmaz mıydı? … 

Mesela ben kimim diye sor kendine.
Adım Ayşe ya da Mehmet. Bu sadece bana doğumumda verilen isim. Başka bir ismim olsaydı farklı biri olmayacaktım. Kişi ismiyle yaşadıklarından ibaret değil. Daha büyük bir şey, daha gizemli, daha çok ve dahası var.

Yetersizlik hissi hiç bir zaman eksik olmadım ki diyebildiğimizde kaybolur. Yaşattığımızda ise beden bulur. Her kendimize yetersiz olduğumuzu kanıtladığımızı zannettiğimiz anlarda biraz daha katılaşır sertleşir. Eğer kendimizle ilişkimizi gözden geçirip, merhamet, şefkat ve nezaket dolu bir ilişki kurabilirsek, tam ve bütün olduğumuzu ve aslında tam da olmamız gerektiği gibi olduğumuzu görebiliriz. 

Aslında hepimiz evrenden daha sınırsızız. Sınırsızlık, nehrin altındaki nehrin sonsuzluğunda. Bu nehir ise içimizde. Dönüp bakma, geçmişteki anılara başka hikayeler ekleme, o hikaye başka bir hikaye demek, ve o ise bir başka hikaye… Bitmek bilmeyen karmalar asla hakikat olamaz.

Çünkü hiç bir zaman eksik olmadık.

Kategoriler: Genel

0 yorum

Bir cevap yazın

Avatar placeholder

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir